8 Şubat 2010 Pazartesi

Ayva Tatlısı

Ayva tatlısını en son iki yıl önce yapmıştım.Dün markette ayvalar gözüme çok hoş görününce çocuklar için aldım.Sonra aklıma ayva tatlısı geldi.
3 tane ayvadan yaptığım tatlıdan şimdilik sadece bir tanesi yendi.İşte bizim evde meyveli tatlılar bu kadar seviliyor:) Kimse yemeyince gece yarısı- gündüz farketmiyor ben tüketiyorum sonra da kilo alacağım diye yediklerim için suçluluk duyuyorum.

Allah'ım şu güzelliğe gelde aşık olma:) vallahi seyretmesi, fotoğrafını çekmesi bana yemesinden daha büyük zevk verdi

3 Şubat 2010 Çarşamba

Aşk

Çocukluk aşkımdı kendisi.7 yıl karşılıksız sevdim.Beni sevmediğini söyledikleri zamana denk gelir benimle evlenme isteği:)
18 yılımız bitti.Acısıyla tatlısıyla geçti yıllar. Farklı zevklere sahip iki insandık bir birimizden çok şey öğrendik yıllar içinde.
Aşk bir hastalıktır, diyorlar.18 yıldır bir hastalık çekilmezdi bitti bu hastalık.Yerini güçlü bir sevgiye bıraktı.Yanında huzur bulduğum, uzun uzun sohbetler edip hayatı paylaşmaktan mutlu olduğum adamla yaşama devam etmek benim en büyük şansım...

Dün akşam bana bu güzel gülleri getirmiş.Birlikte başbaşa sanat müziği dinlemeye gitmek için evden çıktık ama hava şartları yolun yarısından dönmemize neden oldu.Bizde arabada açtık radyoalaturka'yı kendimize dışarıda lapa lapa yağan karı izlerken konser verdik en güzelinden:))


30 Ocak 2010 Cumartesi

Bütün erkekler toplanmış

Bu sabah bizim kızlarla kahvaltıda bizde buluştuk.Sabaha karşı 5'de yatıp sabah saat 7'de kalkmış olmama rağmen ne yorgunluk ne uykusuzluk hissetmeden arkadaşlarımla keyifli vakit geçirdik.Saat 5'e kadar hazırlıkla uğraştığım düşünülmesin çünkü ben başka dostlarımla sohbetteydim o saate kadar.
Çocuklar en çok sosisi sevdi.Aslında yufkalı yaptığım sosisler daha çok seviliyor ama tembellik yapınca böyle yetişmedi:)
Buluşmadan önce "bütün kızlar toplandık" şarkısını söyleriz diyorduk.Fotoğraflara bakarken bütük erkek çocuklar toplandık, diye bu toplantının adını değiştirmemiz gerektiğini düşündüm:))

27 Ocak 2010 Çarşamba

Katre-i mutluluk

Bu aralar yine damlalara takmış durumdayım.Şuan okuduğum iki kitaptan birisi İskender Pala'ya ait Katre-i Matem:)) Matemler bana göre değil o yüzden ben; "katre-i mutluluk" diyorum

Bu fotoğrafı çok sevdim.Sanki damlalarla bağlanmışlar




Tripotumun kızağı kayıp olduğundan zoom objektif ile ancak bu kadar netlik sağlayabiliyorum



Bu fotoğraf net olsaydı ah bir net olsaydı odamın duvarına asardım:)

25 Ocak 2010 Pazartesi

Işıkla Boyama Çalışmaları

Fotoğraf sayfalarında görüp hayran kaldığım çalışmalardan biriside ışıkla boyama tekniğiydi.
Kurs gerçekten çok şey katıyor bizlere.
Tabi iyi bir hocaya sahip olmamızın da etkisi var bunda:)
Çok iyi olmasalarda ilk denemeler için fena da sayılmayan ilk ışıkla boyama çalışmalarımı da gezi fotoğraflarının arasına sıkıştırayım, dedim:)


Karanlık bir odaya, bir kaç ışık kaynağına ( fener, kibrit, çakmak vs..), kumandaya ihtiyacımız olacak bu teknik için.Benim kumandam yoktu.Gezilerden birinde tripotun kızağını da kaybettiğim için tripotum da yoktu.Kitap ve makinanın perdesini en uzun açık konumunu kullanarak çalıştım




En çok bu ney fotoğrafını çekmekte zorlandım.Tripot olsa dert değil kadrajı ayarlamak kolay ama sehpanın üzerinden çekim yaparken kadrajı kısıtlı imkanlarda kullanmak zorunda kaldım:) Bu arada inşallah ney çalmayı öğreneceğim yakın zaman da

Balat

Uzun bir ara verdim bloğu güncellemekte.
İstanbul'da bir çok yer gezdim dolaştım.
Bol bol fotoğraf çektim
Birde anladım yemek tarifi vermek hiç bana göre değilmiş:)
Ne yapayım tarif anlatma konusunda özürlü olduğumu he rfırsatta söylüyorum ben:)
Ben en iyisi yaptığım yemeklerin fotoğrafını çekeyim onları paylaşayım diye karar verdim.

Hangi konu ile yeniden dönüş yapayım, diye biraz düşündüm
Balat ile açılışı yapayım
Devamında Küçük Ayasofya ile devam ederim inşallah




Balat, gidip görülmesi gereken tarihi bir semt.Çok ısrar etmeme rağmen bizimle gelmeyen sevgili oğlum fotoğrafları gördükten sonra beraber Balat'a gidip fotoğraflarını çekmemi istedi:) Ama henüz hava şartlarından dolayı gitmek nasip olmadı...



İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Balat, Haliç'in güney kıyılarında Fener ve Ayvansaray arasında yer alır. Coğrafi konumu, tarihsel özellikleri, demografik yapısı itibariyle Tarihi Yarımada içinde önemli bir yeri olan Balat, Bizans'tan günümüze kozmopolit kültürüyle dikkat çekicidir









Bu tarihi semt bugün Türkler'in yoğunlukta olduğu fakir bir yerleşim bölgesi durumunda. Semtte bugün için azınlık nüfusa rastlamak pek mümkün değil. Eskiden Rum, Ermeni ve Musevilerin yaşadığı ve üç katlı cumbalı evlerde hala ayakta ancak pek çoğu bakımsız. Son dönemlerde ise yapılan restorasyon çalışmaları ile Balart gibi sanat merkezlerine dönüştürülüyor.












Tarih boyunca ağırlıklı olarak Musevilerin, özellikle de "Sefaradim" diye adlandırılan İspanyol Musevileri'nin yaşadığı bir merkez olarak bilinmektedir. Musevilerin dışında Rumlar, Ermeniler ve Türkler de Balat'ta yaşamışlardır. Semtte yaşayan bu dört ayrı grubun dinsel ve kültürel izleri Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinin küçük birer örneği olarak karşımıza çıkar. Balat'ta özellikle Ortodoks Rumlar'ın kiliselerine, ayazmalarına ve okullarına rastlamak mümkündür.






Yazı kaynağı; http://www.bigglook.com/

16 Kasım 2009 Pazartesi

Aşk kokan şehir


Bu şehir buram buram aşk kokuyor.Hangi yana dönüp baksam uzun zamandır görmediğim sevgiliyi görüyormuşcasına özlem ve sevgiyle ışıldıyor gözlerim.

Ufaklık pazar sabahı uyandığın da karnım, boğazım ağrıyor, diye şikayette bulunarak kursa gitmek istemediğini belirtti:)
Aslın da yok öyle bir rahatsızlığı da bu yaşta çocukları yarış atı gibi koşturup duruyoruz dinlenme ihtiyacı hissediyordu sadece.Ufaklık dershaneyi ben kursu iptal edip yatılı misafirlerimizle birlikte güzel bir pazar kahvaltısı yaptık.Öğleden sonra misafirlerimizi yolcu ettikten sonra oltalarımızı, fotoğraf makinası ve ekipmanlarını aldık Üsküdar sahiline gittik.Biz yola çıktığımızda hava güzeldi.Yolda hava bozuldu.Üsküdar'a ulaştığımızda yağmur damlaları arabanın camına vurmaya başlamıştı.
Vazgeçmedik, ufaklık ile babası  oltaları hazırlayıp boğazın sularına attılar; "rastgele" diyerek:)
Yağan yağmura aldırış etmeden bir elimde şemsiye, diğer elim de fotoğraf makinası ve tripot makinayı sabitlemeye çalıştım.Henüz makinaya bile tam hakim olamamışken şimdi bir de tripot kullanmaya çalışıyorum.İnsan sevdiğine zarar vermekten nasıl korkuyorsa benimde benzer korkularım yüzünden makinayı ve ekipmanlarını kurcalayamıyorum:)

Bir iki saat takıldık
Yağmur damlaları altında ıslandık
Bir kaç kilo levrek parasını boğazın sularına attık:)
Günlük koşturmacalardan uzak aşk kokan şehrin güzelliğinde ruhumuzu ve bedenimizi dinlendirip evimize döndük.



Bu manzara karşısında oturanlar şanslı azınlıktan oluyorlar.Her gün bu manzara karşısında dost yüzlerle sohbet edebilmek, oturup bir fincan kahve yudumlamak yada çıkıp yürüyebilmek kaç insana nasip oluyor ki?Olmuşsa bizlere nasip elhamdulillah bu manzara karşısında oturanlar kadar olmasa da şanslıyız demektir:)


Yağmur damlalarının oluşturduğu su birikintilerinden yansıyanlar gerçekten çok güzel görüntüler elde etmemize imkan sağlıyor.Bir taşla iki kuş vurmuş oldum bende "doku" ödevi için kabul edilebilir bir kare ama baklım hoca ne diyecek...

Bu da annesinin yakışıklı oğluşu...Gün içinde ihtiyaç dahilinde bakkala göndermemiz gerektiğin de; yapın bir çocuk daha, kurtarın beni bu eziyetten, diye isyan ediyor evin ufaklığı olmaktan.Abisini kıskanıyormuş sırf bu yüzden:)

Bu da doku ödevi için çektiğim karelerden birisi.Ama hoca tamam güzel bir doku ama neye ait olduğu belli olmuyor, diye kabul etmeyecek olsa da ben beğendim bu ilginç fotoğrafı
İnsanın hayal dünyasını zorlamıyor mu?

Büyükşehir, Boğazın ışıklandırmasıyla ilgilenmesi gerekiyor herhalde.Sağdaki lambalardan bir kaçının yanmadığını fotoğrafı düzenlerken farkettim:)

Nasıl becerdim bilmiyorum ama köprünün  arka tarafta görünmesi hoş olmuş


İşte ilginç doku fotoğrafının bütün hali de bu.Ne olduğunu merak edenlere yan yana gösteririz hocam, diyeceğim:)