29 Eylül 2009 Salı

Eski bir yazı

2008 yılında yazmışım günlüğe.Yeniden okuyunca paylaşmak istedim.

O günden bugüne çok yol almışım:)

Hayatımdan birileri çıkmış, yerine yenileri gelmiş

Gidenlerden kalanlar da güzeldi, gelenlerin getirdikleri de oldukca güzel

*****************

Kırgınım


Sevdiğim, değer verdiğim bir kaç insana kırgınım

Tavşan ile dağ misaliyiz:)

Paylaşmıyorum kırgınlığımı

Ben kendi kırıklarımı tamir edebilirim, bunu yapabilecek gücüm var

Ya sonra?...

ne kadar tamir edersem edeyim kırılan parçalarımın izini silebilir miyim yüreğimden

Çok acımasızca yaşıyoruz hayatı

Ve birazda bencilce

Hep kendi mutluluklarımız, kendi istek ve arzularımız ön planda

Hayatımıza birilerini dahil ediyoruz

Önce her şey çok güzel ilgi ve sevgi dolu zamanlar paylaşıyoruz

Sonra bir şeyler değişiyor eskisi kadar ilgimizi ve sevgimizi göstermez oluyoruz

Ne hayatımızdan çıkarıyoruz nede hayatımıza dahil ediyoruz

Siz şöyle bir kenarda sessizce durun, eğer bir gün sevgi ve ilgiye ihtiyaç duyarsak, yanımızda kimseyi bulamazsak sizi tekrar hayatımıza dahil ederiz, diyoruz davranışlarımızla

Haksızlık etmiyor muyuz karşımızdakine?

Hayatımızdaki en değerli insandan başlayıp en değersiz insanlara kadar inelim ve soralım kendimize "bugün bu insanin son günü olduğunu bilsek karşımızdaki kişiye hala aynı davranir miyiz?"

Çok azımız "evet" cevabını verecektir

Cevabı "hayır" olanlar Azrail ile aramızda sıkı bir dostluk mu var? kimin ne zaman canını alacağını bizimle mi paylaştıda bu kadar rahatız.....Yada Azrail hayatımızdaki insanlari (değerli değersiz farketmez) almaya gelmeden bize haber mi verecek sanıyoruz?

Lütfen bir iyilik yapalım hem kendimize hemde hayatımızdaki herkese....O bir kenarda ihtiyacımız olduğu anlarda hayatımıza dahil etmek için beklettiğimiz insanları ya dahil edelim hayatımıza yada yüreklice çıkıp konuşalım artık hayatımızda bir yerleri olmadığını.....

Bizim için önemsiz olabilirler ya onlar için biz çok önemli ve değerliysek? öyle bir kenarda beklemek onların yüreğini her geçen gün biraz daha yaralıyorsa....Mutsuzluklarına sebep oluyorsak? Bencilce davranmış olmuyor muyuz?

Lütfen bir iyilik yap bana...Eğer senin hayatında bir kenarda duranlar listesinde adım varsa ya dahil et hayatına yada özgür bırak beni...İnan hayatında bir yerimin olmadığını duymak bir kenarda bekletilmekten daha az acıtır yüreğimi.....

28 Eylül 2009 Pazartesi

Zeytinyağlı Dolma



Kuru biber ve patlıcanlar haşlanırken pencereden hafiften esen rüzgarında etkisiyle kendimi kış ayına girmiş gibi hissettim (genelde kış mevsiminde pişiriyordum)

Yaprak tükeneli aylar olmuştu ama yinede bir buzluğu karıştırayım belki bulurum bir şeyler diye açtım buzluğu
En arkada kalmış bir demet yaprağı bulduğumda çok kıymetli bir mücevher bulmuş kadar sevindim:)

Malzemeler;
15 adet kuru biber
7 adet  kuru patlıcan
1 demet yaprak
3 bardak pirinç
1 çay bardağı zeytinyağı
1 yemek kaşığı biber salcası
1 yemek kaşığı nar ekşisi
1 tatlı kaşığı kuru nane
1 çay kaşığı karabiber
1 adet kuru soğan
2 adet domates
Yarım demet maydanoz
Arzuya göre bir iki diş sarımsak

Hazırlanışı;

Patlıcanları yumuşayıncaya kadar kaynatalım
Yumuşayan patlıcanları sudan çıkarıp yerine biberleri atalım
Biberler çok çabuk haşlanıyor fazla bekletmeden çıkarmakta fayda var
Diğer taraftan pirinçi yıkayalım
Üzerine çok küçük doğradığımız soğanları,
Küp şeklinde doğranmış domatesleri,
Ve diğer malzemeleri ilave edip karıştırarak iç malzemeyi hazırlayalım
Patlıcan ve biberlerin her birinin yarısına kadar, hazırladığımız iç harç ile dolduralım
Yaprakların da sarma işini bitirdikten sonra
Tencerenin içine dolmaları yerleştirelim
Üzerlerine çıkacak kadar sıcak su ilave edip dolmaların üzerini servis tabağıyla veya tencereye sığacak başka bir tabak ile  kapatalım ki pişerken dolmaların içi dağılmasın.

26 Eylül 2009 Cumartesi

Dupnisa mağarası

Ramazan öncesi ailece gittiğimiz Dupnisa mağarasında çektiğim bir kaç fotoğraf ile gezi hakkındaki düşüncelerimi paylaşayım:)

Mağara yolu çok kötü başlıyor ama bir kaç km sonra başlangıca göre yol biraz düzeliyor

Mağaranın girişinde sizi, soğuk bir hava ve muhteşem doğal bir güzellik karşılıyor

Sarkıtlara, damlataşlara ilgi duyuyorsanız mağara içerisinde gezerken büyülenmiş halde etrafınızı inceliyorsunuz

Gezi bittiğin de dinlenme molası için eğer yanınızda yiyecek-içecek getirmemişseniz mağaranın çıkışında sağdaki sucuk ekmek ve gözleme satılan yerde hem dinlenip hemde sucuk ekmek veya gözlemeleri yiyebilirsiniz

Piknik yapmak isteyenler için masalar bulunuyor

Mağara çevresinde temiz bir lavoba bulmak nerdeyse imkansız

Bizim gibi çocuklu gidecekler için bu konu önemli:)

Mağara gezisinden sonra iğneada subasar ormanlarını da görmek isterseniz bir gece iğneada da konaklamak şart

Biz saat 8 gibi İstanbul anadolu yakasından yola çıkıp 12 gibi dupnisa mağarasına ulaşıp ordan da saat 14'de iğneadaya geçip tekrar dönüşe geçtiğimiz için malesef subasar ormanlarını görme şansını kaçırdık




Tekirdağ yollarından bir görünüm



Dupnisa mağarasından kareler













Ortadaki siyah bölüm yarasalar







İğneada plajından bir görünüm

Karadenizin hırçın dalgaları bizi bekliyordu.Sadece kıyıda biraz çocuklar denize girip çıkmıştı.

aşağıya mağara hakkında genel bilgileri ekledim

***********

Dupnisa mağara sistemi, Istranca Dağları'nın derin vadilerle yarıldığı Demirköy ilçesine bağlı Sarpdere köyü yakınlarında bulunuyor.

İkinci Jeolojik Zaman'a ait, yaklaşık 180 milyon yıl önce oluşmuş mermerler içerisinde gelişen mağaralar, birbirine bağlı iki kat ve üç mağaradan oluşuyor.
Toplam uzunluğu 2720 metre olan sistemin üst katını Kuru ve Kız mağaraları oluşturuyor. Gelişimini tamamlamış bu mağaralardan 50-60 metre aşağıda Sulu Mağara yer alır. İçinden devamlı bir yer altı nehri akan ve deniz yüzeyinden 345 metre yukarıda giriş ağzı bulunan bu mağaranın toplam uzunluğu 1977 metre.
Son noktası ise girişten 61 metre daha yukarıda bulunuyor. Kız Mağarası içinde yaşayan yarasaların yoğunluğu nedeniyle turizme tamamen kapalıdır. Sulu mağaranın 250, Kuru Mağara'nın ise 200 metresi turizme açıktır. Yarasaların olmadığı Kuru

Mağara ise yılın 12 ayı turizme açık bulunuyor.

Dupnisa'nın Kız Mağarası olarak bilinen bölümünde yaşayan 11 türden yaklaşık 60 bin yarasanın kış dönemini geçirmesi ve üremesi için 15 Kasım ile 15 Mayıs arasında ziyarete kapalı tutuluyor. Dupnisa'nın Sulu ve Kuru mağara bölümleri ise yıl boyunca ziyaretçilere açık tutuluyor.

Dupnisa mağara sisteminde 11 yarasa türü ile 184 mağara omurgasızının yaşaması önemli bir yer altı habitatı olduğunu gösteriyor.

2003 yılında ziyarete açılan, Türkiye mağara literatüründe en bilinen mağaralar arasında yer alan Dupnisa mağaralarının içinde, sürekli akışa sahip yer altı nehri ve bu nehrin oluşturduğu, derinliği yer yer 2 metreye ulaşan göletler bulunuyor. Kuru ve Sulu mağaralarda süt beyazdan kırmızı ve kahverenginin her tonunda renge sahip dev sarkıtlar, dikit ve sütunlar ile perde bayrak taşları ve damla taş havuzları yer alıyor.

Yol sorunu

Kırklareli İl Genel Meclisi üyesi Saffet Üresin, Trakya'nın turizme açılan ilk ve tek mağarası olan Dupnisa Mağarası'nın yolunun mutlaka yapılması gerektiğini bildirdi.

Dupnisa Mağarası'nın Kırklareli'nin adının duyulmasında önemli yere sahip olduğunu belirten Üresin, "180 milyon yıl önce oluştuğu belirtilen Dupnisa Mağarası sadece Kırklareli'nin değil Türkiye'nin de önemli turizm değerlerinden biridir" dedi.

Mağaranın girişinin bulunduğu alanda piknik yapmak ve dinlenmek isteyenler için masa grupları yapılması, pansiyonculuk yapma ve çadır kurmak isteyenlere olanak sağlanması konusunda da yapılması gerekenler bulunduğunu belirten Üresin, şunları kaydetti:

"Burada elektriği jeneratörle üretiyoruz. Elektrik getirilmesi gerekiyor. Mağaradan çıkan derenin kenarında piknik yapmak isteyenler masa bulamıyor. Bu işler için mutlaka para ayırıp yatırım yapılması gerekiyor. Pansiyonculukla da yöremizin enfes lezzetlerini misafirlerimize sunabiliriz. Alabalığımızı, dağda otlayan hayvanlarımızın etini, yoğurdumuzu herkesin tatmasını istiyoruz."

Dupnisa mağara sisteminde yer alan Kız Mağarası'nın da mutlaka turizme açılması gerektiğini ifade eden Üresin, "Kız Mağarası'nın görüntüsü Dupnisa'nın halen ışıklandırılmış bölümünden daha da ilginç" diye konuştu

Kaynak; cnnturk.com

23 Eylül 2009 Çarşamba

Osmaniye ziyaretinden geriye kalanlar





Tuz gölüne giderken hareket halindeki arabadan çektiğim gün doğumu fotoğrafı.
Sabah saat 6.30 gibi Tuz gölünü gezmeye başladığımızda buz gibi havanın etkisiyle donmaya başlamıştım.Şuan şifayı kapmış durumdayım:)




Tuz gölünün genel görünümü.Kırmızı ve turuncu tonları beyazın içerisinde çok göz alıcıydı




Otların arasında minicik bir görüntüden böyle güzel bir görüntü yakalayabilmek dondurucu soğukta içimi ısıtmaya yetmişti.




Osmaniye'ye gider gitmez ailemle hasret giderdikten hemen sonra pazara gittim.Fotoğraftaki havuçlar Adana'nın meşhur şalgamın da kullanılıyor.Ortadan ikiye kestiğiniizde karşılaştığınız renk sizi büyüleyecektir benim gibi mor rengini seviyorsanız:)



Papuç inciri diye biliriz biz bu meyveyi.Çekirdeklerini sorun etmezseniz çok lezzetli bir meyvedir.Çocukluğumda anneannemin bahçesinin kenarlarında kendiliğinden yetişirdi.Temizlemesi oldukca zahmetlidir.Dikkat edilmediğin de çok ince olan dikenleri ellerinize ve dilinize batması kaçınılmazdır.
Antalya taraflarında tane ile satıldığını duydum.Pazardan kilosunu 1.5 liraya aldık.



Papuç incirlerinin kabukları soyulduktan sonraki görünümü...




İstanbul'da  nar şuan kaç lira bilmiyorum.Osmaniye de pazarda tatlı ve "iri diş" dedikleri cinten olan narın kilosu 1 lira.Mümkün değil İstanbul da bu fiyata bu kalitedeki nar satılmaz.



Limonlar henüz yeşil ama pazarlarda yerini çoktan almış durumda.Satıcıdan izin alıp fotoğrafını çekmek istedim.Adamın yüzüme tuhaf bir bakışı vardı.Kızkardeşim; amca ablam insan fotoğrafı çekmeye korkuyor da idare ediverin, diye takıldı :)



Taze ayçekirdeği.....Dünyanın en güzel çekirdeği Osmaniye'de satılıyormuş.Ben bilmem çekirdeği satan abimiz öyle yazacaksın dedi yazıyorum:)



Mezarlık ziyaretinde çektiğim çiçeklerden birisi adını bilmiyorum.Mezarlık ziyaretimiz uzun sürüyor herzamanki gibi.Çok fazla akrabamızı kaybetmişiz.Her Osmaniye ziyaretimde birilerini kaybediyorum ama  aileye her defasında yeni üyeler de katılıyor.


Canlıyken ne kadarda güzeldir güller.Yaprakları döküldükce o güzel görüntüden eser kalmaz.Yine de istersek güzelliklerini yakalayabiliriz geride kalanlardan.....




İstanbul'da evimizin bahçesindeki rengiyle gönlüme güzellikleri sunan gül ile bu yazıyı noktalayım:)


22 Eylül 2009 Salı

Zeytinyağlı Enginar


Enginar ile tanışalı bir kaç yıl olmadı bile ama kendisini tanıştığım günden beri çok sevdim.Enginar ile İzmirli komşum Elif abla vesilesi ile tanıştım.
Yeşil dalları ile yapılan enginar yemeğinin tadı ise bir başka güzel
Fotoğraftaki enginarları baharda almış, tembelliğimden yapamayınca dolaba koymuştum.
Arkadaşımı yemeğe davet edince saklandıkları yerden çıkarıp yenmeye hazır hale getirildi.
Enginarlar pişerken mutfakta oluşan koku bahar mevsimini yaşıyorum hissini yaşattı bana.
Şimdi geleyim en zor kısma:)

Zeytinyağlı enginar

Malzemeler;
4 adet enginar
2 adet kuru soğan
Yarım limon
Yarım çay bardağı zeytinyağı
yarım demet dereotu ( ben dereotunu her yerde aradım bulamadım maydonoz kullandım)


Hazırlanışı;

Soğanları çok küçük doğrayalım zeytinyağında kavuralım.
Kavrulmuş soğanların üzerine dörde böldüğümüz enginarları koyup kısık ateşte kendi hallerine bırakalım bir kaç dakika.
Kendi hallerine bıraktığımız enginar ve soğanların üzerine yarım limonu sıkalım ve 2 su bardağı sıcak suyu ilave edip tencerenin kapağını kapatıp, kısık ateşte pişmeye bırakalım.
Herkesin damak tadı farklıdır yemeğin tuzunu arzunuza göre yemeğe katmayı unutmayalım

15 Eylül 2009 Salı

Tavuklu börek & Şeftali Tatlısı



İftara oğlum arkadaşını davet etmişti.Onların sevecekleri yiyecekleri yapmaya çalıştım.Çocuklarım böreğin her türlüsünü severek yiyor olsalarda tavuklu böreği daha çok sevdiler.
Tarif anlatmak da hala zorlanıyor olsam da anlatmaya çalışacağım

Tavuklu Börek

Malzemeler;

3 adet yufka
2 su bardağı tavuk suyu
Bir su bardağı bezelye
Bir çay bardağı mısır konservesi
Bir tavuğun göğüs eti
1 yumurta sarısı

Hazırlanışı;

Üç adet yufkanın arasını yağlayarak üst  üste koyuyoruz.Fırın tepsisine yağlanmış yufkaları alıyoruz.Tepsinin dışına sarkan yufkaları içe doğru katlıyoruz.Daha önceden ısınmış fırında yufkayı kızarıncaya kadar pişiriyoruz.Pişen yufkaların üzerine tavuk suyu döküp ıslatıyoruz.Islanan yufkaların ortasına; tavuk, bezelye ve mısır karışımını koyup rulo yapıyoruz.Kat yeri tepsinin altına gelecek şekilde tepsiye yerleştiriyor üzerine yumurta sarısı sürüp susam döküyoruz.



Tatlı olarak şeftali tatlısı yaptım.Meyveli tatlıları çocuklar çok sevmiyordu.Geçen akşam arkadaşımızın iftar davetinde yaptığı şeftali tatlısının tadını çok beğendiler.
Arkadaşım esmer şeker kullanmıştı.Esmer şeker bizim ülkede ne kadar pahalıymış bu tatlı vesilesiyle öğrendim:)
Ben esmer şeker kullanmaktan vazgeçip normal şeker ile tatlıyı yaptım.İkisi arasında tat olarak çok belirgin bir fark olmadığını söyledi bizimkiler.

Şeftali tatlısı

Malzemeler;

Bir kilo şeftali
1,5 su bardağı şeker
1,5 su bardağı su
Bir kabuk tarçın
Üzeri için kremşanti ve fındık

Hazırlanışı;

Şeftalileri soyup ortadan ikiye kesiyoruz.Şekeri, teflon bir tencerenin içinde karamelize ediyoruz.Eriyen ve kahverengileşen şekerlerin üzerine sıcak su ilave ediyoruz.Ben soğuk su koyup şekerin donmasına neden oldum aynı hatayı yapmayalım :)
Sulu karışımın içerisine şeftalileri yerleştirip kısık ateşte şeftalileri pişiriyoruz.
Pişen tatlının üzerini kremşanti ve fındık ile süsleyerek ikram ediyoruz.





11 Eylül 2009 Cuma

İftar sofrası

Bu Ramazan ayında diğer yıllara göre  daha fazla iftara misafir kabul edebildim elhamdulillah.Yol tarifinden tutun da aklınıza gelebilecek her türlü tarifi vermekte güçlük çekiyorum.
Bu akşam Çerkez yemeği olan şips baasta'nın şipsini çorba olarak ikram ettim ve herkes tarafından çok beğenildi.Süt ve tavuk suyu ile birlikte yapıldığı için çocuklara da faydalı bir çorba:)
Şuan çok yorgun olduğum için tarifleri ilerleyen günlerde vermeye çalışacağım inşallah
İlk kez yaptığım bezelyeli köfteler arkadaşlarım tarafından beğenilse de ev ahalisi her zamanki gibi kıyma ile aralarındaki soğukluğu gideremediler yine:)

2 Eylül 2009 Çarşamba

Kızkulesi


Arkadaşlarımla bu hafta içi Üsküdar da iftar için bir araya geldik.Biraz erken gidip fotoğraf çektim.Fotoğrafta ki kayıkların renki beni büyüledi.Birde düzgün kadrajlamayı öğrenirsem süper olacak:)




İstanbul gün batımın da bir başka güzel


Yakında fotoğraf kursuna başlıyorum inşallah.Kurstan sonra teknik anlamda daha kaliteli fotoğraflar çekeceğim:)